yarın izmir'de yapılacak maç için antrenör görkey «polonyadan 2-0 lık yenilginin revanşını alacağız» dedi... polonya takımı da iddialı...
izmir, özel
türkiye - polonya ümit millî maçı yarın saat 15.45 te alsancak stadında oynanacaktır.
ümit millî takımımız resmen açıklanmamasına rağmen sahaya şu tertibiyle çıkacaktır:
ali - şükrü, onursal, yılmaz, numan, yusuf - sanlı, turan, mesut, engin, fethi.
ümit millî takım antrenörü şeref görkey, çalışmalarının maçlar, sakatlıklar ve cezalar sebebiyle eksik kadroyla yapıldığını söylemiş ve «bütün eksikliklerimize rağmen, yarınki maçtan ümitliyim. polonyadan 2-0 lık yenilginin revanşını alacağız» demiştir.
millî takım kadrosu göztepeli ali, beşiktaşlı fethi, sanlı ve yusufun iltihakiyle dün tamamlamış ve çalışma ilk defa eksiksiz olarak yapılmıştır.
polonyalılar çalıştı
polonya ümit millî takımı dün alsancak stadında antrenman yapmıştır.
izmire 16 futbolcusu ve 4 idarecisi ile gelen polonyanın kafile başkanı dr. kaflinsky, «golcü hücum elemanlarına sahibiz. bunun için diyebilirim ki yarınki maçı kazanacağız.» demiştir.
görkey, kaleci ali'nin sahaya kaptan olarak çıkacağını, kaleci hariç iki oyuncu değiştirileceğini, beşiktaşlı sanlı ile galatasaraylı turan'a, taze kuvvet olarak takımda maç sırasında yer verileceğini söylemiştir.
beşiktaşlı yusuf ile altaylı ayfer dün muayene edilmiş ve iki futbolcunun sakatlıkları mühim olduğundan takımda oynamalarının imkânsız olduğu açıklanmıştır.
antrenör şeref görkey «ümit millî takımımızın, polonya'daki 2-0'lık yenilginin revanşını almak amacında olduğumuzu, rakiplerimizi gözümüzde büyütmemek gerektiğini» belirtmiş ve «avantajlarımız vardır, bunlardan istifade edip maçı kazanacağımızı zannediyorum» demiştir.
türk millî takımına karşı polonya ümit takımı da şu onbiriyle sahaya çıkacaktır:
ümit millî takımımız, polonya ümit takımını hem de 89. dakikada solbekinin kendi kalesine attığı bir kazâ golü ile 1-0 mağlûp etti.
peşinen söyleyelim ki: biz bu galibiyeti hiçbir zaman haketmedik. ama, futbol şans oyunudur. eh! ne yapalım kendi kalelerine atmasalardı, deyip geçiyoruz.
yalnız ilk 15 dakikada millî takımımız hakikaten 4-2-4 taktiğini harfiyen yerine getirerek bir fırtına gibi girmişti oyuna... mesut, ergin, fuat fethi dörtlüsü ince ince paslarla sahada üçgenler çiziyor, bu dörtlüyü burhan ve yılmaz geriden takviye ediyor, hattâ şükrü ile numan zaman zaman ileriye kaçarak birer açık gibi oynuyorlardı. oh demiştik kendi kendimize, fakat bu oh uzun sürmeyecekti. 15. dakikadan sonra ümitlerimiz, tıpkı ağabeyleri gibi onlara bel bağlayanların ümidini kıracaktı.
ne hikmetse; yaşlısı, genci; kollektif oyunun icaplarına bir türlü kendilerini uyduramıyordu bizim futbolcular. eğer yukarda da işaret ettiğimiz gibi: maçın sonuna kadar bu ahengi devam ettirmiş olsalardı yöneticilere, «artık alın bu takımı iki, üç sene bozmayın, bir arada oynatın, avrupada bizden ileri giden milletlerin yaptığı gibi yarının millî takımı olarak bunları yetiştirin» diyecektik. ne gezer, bir başı bozukluk, bir alaturka oyun! mesut bu dakikadan itibaren sahada arkadaşlarını seyredecek, fuat büyük futbolcu olmanın kompleksi içinde kıvranacak ve fethi karşısındaki sağbeke rahat rahat futbol oynamak imkânı verecekti. geri sahanın ikili adamından burhan bocalayıp duracak, yılmaz ise topu mütemadiyen havalandıracak ve üstelik de fuzuli favuller yapacaktı. geri dörtlüde santrhaf mevkiinde olan cevdet'i de gözümüzün tutmadığını söylemek isteriz.
bu bocalayış, birden bire duruş neden olmuştu? illeti gayet basitti. polonya takımı derhal 4-3-3 taktiğine başvuracak, oyunu sıkıştıracak ve fizik gücü ile bizim pırpır diye vasıflandırabileceğimiz fuat, fethi ve mesut'u tesirsiz hale getirecekti. halbuki bu taktik avrupa'da ince futbol meziyeti istediği kadar, topa uzun, kısa demeden her mesafeden şüt atmak kabiliyetini icab ettiriyordu. yapmadık, yapamadık, fakat kazandık. bu kazancın şatafatına aldanmadan yöneticilerin eksik taraflarımızı kısa zamanda düzeltmesini temenni ederim.
birinci yarının kayda değer olayı, 2. dakikada fuat'ın şâhâne şutünü bir maymun çevikliği ile polonya kalecisinin çelip dışarı atması teşkil eder. bunu 22. dakikada fethi'nin kornerle neticelenen bir atağı tâkip etti. ve sonra. sonrası malûm.. başladık hababam futboluna ve rakiplerimiz de üstünlüğü almakta gecikmediler.
ikinci devrede sanlı'nın oyuna girişi biraz hareket kazandırmıştı takımımıza. ama, o da ahım şahım bir hareket değil. 76. dakikada ali bu yarıda santrforun yerine oyuna giren hammel'in ayaklarına atlayarak yüzde yüz bir golü kurtardı. polonya kalecisi, ali'ye nazire yapmakta gecikmedi ve 79. dakikada sanlı'nın iki metreden attığı kafa şutünü bloke ediverdi. bu arada sakatlanan kaleciye polonya antrenörü yardım etmek için koşacak ve saha komiseri ibrahim engin de, antrenörü sahada kovalayacaktı. komiser evvelâ antrenörü elinden, sonra eteğinden çekti, sonra da eliyle tavuk kovar gibi hareketler yaparak kıyıya itmeğe çalıştı ve galeyana gelen halk da bundan sonra zavallı antrenörü şişe yağmuruna tuttu. dünyanın her yerinde bir antrenör sahada sakatlanan futbolcusunun yanına gider. saha komiserliği görevi verilen bir şahsın bunu bilmemesi bedevi spor anlayışımıza ince bir örnek teşkil etmektedir. ve 89. dakika... polonya'yı mağlûbiyete götüren gol: mesut'un sağdan ortası... sanlı ile szadkowski'nin topa dalışı ve polonya'lı futbolcunun avuta atmak isterken ters bir vuruşla topu kalesine sokuşu... bütün polonya'lı futbolcular bu golle birlikte kendilerini yerden yere attılar. üzülmekte haklıydılar... zira, mağlûbiyeti haketmemişlerdi. zira kollektif oyun bakımından bizden üstünlerdi.